Shu-bu-o
Son günlerde herkes aynı şeyi söyler oldu.
Hayır, "Gürcan, boşver takma kafana, üzme bu kadar kendini" değil kastettiğim.
"Gürcan sen kilo vermişsin".
Bugün ders çıkışı Ivana (İtalyanca hocam olur kendisi) "Gürcan zayıflamışsın sen, noldu?" dedi. Kim uğraşacak şimdi "2 ay önce şöyle şöyle oldu, iştahım pek yok ne zamandır o yüzden" diye anlatmakla...Hem arkadaşların önünde "reddedildim" diyip karizmayı çizdirecek göz var mı bende...peh!!!
Gülümseyip geçiştirdim..."Yapma böyle ama, ye birşeyler" tadında bir cümle sarfetti Ivana...İtalyanca olarak tabi...bu kadını sevmemek elde değil.
************************************************************************************
Bu arada geçen cuma günü Taksim'de Ivana'yla karşılaştım. Nasıl becerdim bilmiyorum ama Barcelona'nın önünde arkadaşı beklerken caddenin öbür tarafındaki muzik markette dolanmakta olan Ivana'yı farkettim. Kosar adımlarla aradaki mesafeyi katettim ve...
- Hi Ivana, how are you?
- Pattt!!! (Kafaya vurma efekti, ardından asabi bir ses tonuyla) Gurcan, non sono Inglese, sono Italiana!!!*
- Aaaah ok, come stai???
- Va bene...........(bu arada soylediklerini anımsamıyorum)....un cd di Teoman.
- Oh, you like Teoman?
- İkinci Pattt!!!...grrrrrr...not "you like Teoman?", "ti piace Teoman?"
- Ok, ti piace Teoman?
- Si, e tu?
- No, non mi piace Teoman.
- Aaaaa...derken elimden tuttu ve beni CD'lerin önüne götürdü. Orada beklemekte olan İtalyan arkadaşıyla birlikte acımasızca İtalyanca konusmaya başladılar benimle. Ama biz de aylardır boşa ders almıyoruz ya. Her dediklerini anlıyorum. Tabii iş cevap vermeye gelince kasmayıp İngilizce konuşuyorum o ayrı. Henüz o kadar iyi değil İtalyancam kusura bakmayın. Hoşlarına gidecek Türkçe müzik arıyorlarmış, benden tavsiye istiyorlar. Baktım Tuğba Ekinci, Haluk Levent gibi isimlere bakıyorlar. Yardımlarına koştum tabi. "They suck!!!" dedim. MFÖ Collection CD'si vardı, onu gosterdim. "Hem MFÖ, hem Best Of, begenmemesi olanaksız" diye düşündüm...
Taa ki bugün derste Ivana gelip "Bana verdigin CD'yi begenmedim, o MFÖ olan" diyene kadar...
************************************************************************************
Dün ATV Ana Haber'de Roma'yla ilgili tanıtım amaçlı bir haber vardı. Gaza geldim feci şekilde. TV'de bile bu kadar etkileyebiliyorsa kimbilir gidip görsem neler olacak...ama tabi şimdilik sadece rüyalarımda gezebilirim Roma'yı. Aslında geçen bir arkadaşla konuşurken Interrail damarım da kabarmadı değil hani...fakat iş dönüp dolaşıp paraya bağlanıyor.
Tam da özel derse ara verdiğim, meteliğe kurşun attığım bu sene İstanbul resmen organizasyon patlaması yaşıyor. Şöyle bi alt alta yazalım:
6 Mayıs - Pain of Salvation Konseri (kesin gidiyorum elbet).
20 Mayıs - Anathema Konseri (dinlemem etmem ama 463. kez (yanlış saymadıysam) geliyorlar artık bi gidip görmek lazım).
25 Mayıs - ŞAMPİYONLAR LİGİ FİNALİİİİİİ (bu maça gitmezsem ölürüm...düşünsenize Milan - Chelsea maçı, Shevchenko, Nesta, Lampard gibi isimler İstanbul'da ve ben evde TV'nin başında hımbıl hımbıl izliyorum maçı...un disastro!!!).
9 Haziran - Sebastian Bach Konseri (daha 4-5 ay oldu izleyeli o yüzden fedakarlık yapmam gerekirse bu konser kaynayacak arada).
21 Haziran - Iron Maiden Atina Konseri (burnumuzun dibi ama vizeydi, pasaporttu carttı curttu derken kaça patlar bana bilemiyorum)
25 Haziran - Black Sabbath (with Ozzy) Atina Konseri (bir üst maddeye bakınız).
Yazın sonlarına doğru da Formula 1 var ki onu apayrı bir yerde değerlendirmek gerekir. Haaa Rockistanbul, Rock Republic gibi faaliyetler de var bu arada tabi.
Ufff böyle işte, bütün bunlar varken ben kiiiiim Interrail yapmak kim Allahaşkına?
Not: Çok "sevgili günlük" tadında oldu bu yazı, nefret ettim kendimden.
Edit: Bu post'u yazdığımın ertesi günü, bölümden çok da samimi olmadığım bir kız arkadaş gelip "Sen kurumuşsun bayağı, ne o depresyonda falan mısın" dedi. Güler misin ağlar mısın...ben çok güldüm şahsen.
* Gurcan, ben İngiliz değilim, İtalyan'ım
Hayır, "Gürcan, boşver takma kafana, üzme bu kadar kendini" değil kastettiğim.
"Gürcan sen kilo vermişsin".
Bugün ders çıkışı Ivana (İtalyanca hocam olur kendisi) "Gürcan zayıflamışsın sen, noldu?" dedi. Kim uğraşacak şimdi "2 ay önce şöyle şöyle oldu, iştahım pek yok ne zamandır o yüzden" diye anlatmakla...Hem arkadaşların önünde "reddedildim" diyip karizmayı çizdirecek göz var mı bende...peh!!!
Gülümseyip geçiştirdim..."Yapma böyle ama, ye birşeyler" tadında bir cümle sarfetti Ivana...İtalyanca olarak tabi...bu kadını sevmemek elde değil.
************************************************************************************
Bu arada geçen cuma günü Taksim'de Ivana'yla karşılaştım. Nasıl becerdim bilmiyorum ama Barcelona'nın önünde arkadaşı beklerken caddenin öbür tarafındaki muzik markette dolanmakta olan Ivana'yı farkettim. Kosar adımlarla aradaki mesafeyi katettim ve...
- Hi Ivana, how are you?
- Pattt!!! (Kafaya vurma efekti, ardından asabi bir ses tonuyla) Gurcan, non sono Inglese, sono Italiana!!!*
- Aaaah ok, come stai???
- Va bene...........(bu arada soylediklerini anımsamıyorum)....un cd di Teoman.
- Oh, you like Teoman?
- İkinci Pattt!!!...grrrrrr...not "you like Teoman?", "ti piace Teoman?"
- Ok, ti piace Teoman?
- Si, e tu?
- No, non mi piace Teoman.
- Aaaaa...derken elimden tuttu ve beni CD'lerin önüne götürdü. Orada beklemekte olan İtalyan arkadaşıyla birlikte acımasızca İtalyanca konusmaya başladılar benimle. Ama biz de aylardır boşa ders almıyoruz ya. Her dediklerini anlıyorum. Tabii iş cevap vermeye gelince kasmayıp İngilizce konuşuyorum o ayrı. Henüz o kadar iyi değil İtalyancam kusura bakmayın. Hoşlarına gidecek Türkçe müzik arıyorlarmış, benden tavsiye istiyorlar. Baktım Tuğba Ekinci, Haluk Levent gibi isimlere bakıyorlar. Yardımlarına koştum tabi. "They suck!!!" dedim. MFÖ Collection CD'si vardı, onu gosterdim. "Hem MFÖ, hem Best Of, begenmemesi olanaksız" diye düşündüm...
Taa ki bugün derste Ivana gelip "Bana verdigin CD'yi begenmedim, o MFÖ olan" diyene kadar...
************************************************************************************
Dün ATV Ana Haber'de Roma'yla ilgili tanıtım amaçlı bir haber vardı. Gaza geldim feci şekilde. TV'de bile bu kadar etkileyebiliyorsa kimbilir gidip görsem neler olacak...ama tabi şimdilik sadece rüyalarımda gezebilirim Roma'yı. Aslında geçen bir arkadaşla konuşurken Interrail damarım da kabarmadı değil hani...fakat iş dönüp dolaşıp paraya bağlanıyor.
Tam da özel derse ara verdiğim, meteliğe kurşun attığım bu sene İstanbul resmen organizasyon patlaması yaşıyor. Şöyle bi alt alta yazalım:
6 Mayıs - Pain of Salvation Konseri (kesin gidiyorum elbet).
20 Mayıs - Anathema Konseri (dinlemem etmem ama 463. kez (yanlış saymadıysam) geliyorlar artık bi gidip görmek lazım).
25 Mayıs - ŞAMPİYONLAR LİGİ FİNALİİİİİİ (bu maça gitmezsem ölürüm...düşünsenize Milan - Chelsea maçı, Shevchenko, Nesta, Lampard gibi isimler İstanbul'da ve ben evde TV'nin başında hımbıl hımbıl izliyorum maçı...un disastro!!!).
9 Haziran - Sebastian Bach Konseri (daha 4-5 ay oldu izleyeli o yüzden fedakarlık yapmam gerekirse bu konser kaynayacak arada).
21 Haziran - Iron Maiden Atina Konseri (burnumuzun dibi ama vizeydi, pasaporttu carttı curttu derken kaça patlar bana bilemiyorum)
25 Haziran - Black Sabbath (with Ozzy) Atina Konseri (bir üst maddeye bakınız).
Yazın sonlarına doğru da Formula 1 var ki onu apayrı bir yerde değerlendirmek gerekir. Haaa Rockistanbul, Rock Republic gibi faaliyetler de var bu arada tabi.
Ufff böyle işte, bütün bunlar varken ben kiiiiim Interrail yapmak kim Allahaşkına?
Not: Çok "sevgili günlük" tadında oldu bu yazı, nefret ettim kendimden.
Edit: Bu post'u yazdığımın ertesi günü, bölümden çok da samimi olmadığım bir kız arkadaş gelip "Sen kurumuşsun bayağı, ne o depresyonda falan mısın" dedi. Güler misin ağlar mısın...ben çok güldüm şahsen.
* Gurcan, ben İngiliz değilim, İtalyan'ım
0 Comments:
Post a Comment
<< Home