Tuesday, April 18, 2006

I Wrote Up

25 senedir tanırım kendisini. Dile kolay...koskoca bir çeyrek asır geçirdik beraber. "Yeri geldi güldük, yeri geldi ağladık" gibi klişe bir cümle kurmayacağım, ama yaptığımız aynen buydu.

Biraz saf bir çocuktur aslında. Temiz kalpli ve saf. Hani şu artık bu devirde pek bulunmayan cinsten (yalaka mode: on). Hiçkimseden nefret ed(e)memek, herkesi karşılık beklemeden ve ayrım yapmaksızın sevmek gibi garip bir özelliği vardır bunun. Bugüne kadar pek bir işe yaradığına şahit olmadım ama ısrarcı bir şekilde devam ediyor bildiği yolda. Kendi bilir.

Zekası anlatılmaz yaşanır. Kalıbımı basarım istese IQ konusunda Sharon Stone ile kapışabileceğine. Ama bir o kadar da salaktır afedersiniz. Salaktır çünkü aynı hataları tekrarlar durur, üzer kendini hiç yok yere. Halbuki ne gerek var? Hayat kısa, dolu dolu yaşa değil mi? Yooook...illa bir depresyon modu, illa ağlamalar sızlanmalar, illa bir mutsuz “loser” pozları...Yemezler güzelim yemezler. Loser karizmasıyla hatun götürmek sana mı kalmış? Hem inanın bana bu mutsuz beyefendiye gülümsemek tahmin edebileceğinizden de çok yakışır. Hatta gülümsemese de yakışıklıdır kendisi...ama çok da değil...ama yine de "kız olsam verirdim"...hehehe.

Adettendir, böyle yıllık yazılarında “yavrum, canım, cicim, dünyanin en iyi insanı, en mükemmel dostu vs. vs.” tarzı yıkama-yağlama yapılır. Sanki herkes bir sütten çıkmış ak kaşık, sanki herkes cennetlik…peh! Hiç sevmez bu yapay cümleleri. Dürüstlükten, gerçekçilikten, şeffaflıktan yanadır her daim. Bilir ki eleştirici ama dürüst bir söz, yapay bir pohpohlamadan 1000 hatta 2000 kat iyidir. İşte bu dürüstlüğe olan sevdasındandır ki bu herifin tembel olduğunu yazmakta hiçbir sakınca görmüyorum. Evet, tembeldir…hem de ezelden beri…ve ebediyete kadar da tembel olacaktır. Fakat yanlış anlamayın, bu tembellik öyle “Aman benim oğlan çok zeki aslında da tembel anam, istese Boğaziçi’ne girer ama çalışmıyor ki!” tadındaki hayal aleminde yaşayan ebeveyn tembelliklerinden farklıdır. Farklıdır bir kere çünkü kendisi Boğaziçi’ne girmiştir çoktan (ve umarız gün gelecek çıkacaktır). Ama aynı zamanda bu adamın tembelliği daha çok bir ruh, bir hayat tembelliğidir. Pek anlatılamaz ama yaşanır cinsten bir tembellik. Tıpkı zekası gibi. Üşenir hayatın üstüne gitmeye, ruhunu yoracak veya yorma potansiyeline sahip her şeyden kaçar. Kum saatinin miskin kum taneleri gibi yaşar hayatı adeta. Fakat aslında bu da yetmez onun tembelliğini tasvir etmeye. O kadar tembeldir ki kendisi, tembellik yarışması yapılsa, tembellikten 1. olamayacak kadar tembeldir. Hmm paradoksal bir durum çıktı ortaya sanırım.Tam da ona yakışır cinsten, böyle olur olmaz detaylara kafayı takıp kendini sonsuz dolambaçlarla paradokslarla sarmalamak inatla koruduğu huyudur. Herneyse, kısacası bu adam tembeldir. Uber-tembel. Üşenmeyip koskoca bir paragraf yazdım tembelliğiyle ilgili, daha ne yapayım.

Iron Maiden ayrı dünya ayrıdır onun için. Onu bir Maiden konserine götürenin 40 yıl tüm bulaşıklarını yıkar (yeri gelmişken ekleyeyim, gayet hamarat bir insandır...yemek, bulaşık, temizlik...her iş gelir elinden. Bekar kızlara selam ederim buradan). Bir de Pain of Salvation dinler deli gibi. Ne anlıyor bilmiyorum o saçma müzikten ama çok ayrı bir yeri varmış o grubun. Kendini mi buluyormuş o grupta, özlem duyduğu birisini mi, bir yeri mi hatırlatıyormuş ne? Aşk acısı diye tahmin ediyorum ama neyse şşşş dedikodu yapmayalım. Dedikodu yapmayı hiç mi hiç sevmez(!) İsterseniz İtalyanca sınıfındaki “yan sıra” arkadaşlarına sorabilirsiniz, onlar da aynı şeyi söyleyeceklerdir size.

İtalyanca demişken bu deli yürekli genç "Gün gelir Roberto Baggio ile tanışırsam konuşabileyim" diye kendini gaza getirip bir İtalyanca macerasına atılmıştır son iki senedir ki sormayın gitsin. İtalyanca konuşmayı hala beceremese de, o maceranın hayatına kattığı güzellikleri inanın tahmin bile edemezsiniz. Ama azimlidir, gün gelecek ve en kralından İtalyanca cümleler kurabilecektir bu zat (yalan…hem de en kuyruklusundan).

Zaman zaman ıssız adaya düşme hayalleri kurar; bu dünyadan, bu insanlardan ve herşeyden çok kendinden sıkıldığında. Yanına 3 şey falan da almak istemez hani...tek başına, yapayalnız olsa yeter ona.

En büyük hayali ise bir gün bir yerlerde Ameliè'si ile tanışmaktır. Ama bilmez ki bu saf çocuk, gerçek hayatta Ameliè gibilere yer yoktur...


NP: Pain of Salvation - Dryad of the Woods